KISA FİLM
Kısa film, uzun metrajlı film kriterlerini karşılayacak uzunlukta olmayan filme denir. Kısa filmin süresi, uzun metrajlı filmden daha kısadır. Kesin bir süre sınırı olmamakla birlikte bir kısa filmin iki ile on iki dakika arasında bir süreye sahip olması tercih edilir. Bu süresel sınırlılık, kısa filmde ele alınan konunun ve öykünün de uzun metrajlı film öyküsünden farklı olmasına yol açar. Bir kısa film yönetmeni, kısa sürede etkileyici bir şekilde derdini anlatmak zorunda olduğu için, daha yalın ve net öyküler tercih etmelidir. Kısa film, çeşitli alt türlere ayrılabilir. Bunlardan bazıları; süresi 3 dakikayı geçmeyen ve doğrudan bir mesaj vermeyi amaçlayan “kur-bitir”ler; uzun metrajlı film öyküsüne yakın bir öyküyü anlatmaya çalışan “uzun-kısa”lar; distopik bir öyküyü yoğun sembol kullanımıyla anlatan kısa filmler ve toplumsal bir meselenin minyatürleştirilmiş bir versiyonunu aktaran alegorik kısa filmler olarak sıralanabilir. Bu alt türler, yapılan kısa film örnekleri temelinde çoğaltılabilir. Kısa filme ilişkin bahsedilen bu özellikler kurmaca kısa filmler için geçerlidir.
BELGESEL FİLM
Belgesel film, gerçek kişilerin içinde yer aldığı gerçek durum, olay ve deneyimleri aktaran film türüdür. Kurmaca film yönetmeni filminde, gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmayan tamamen hayali bir durum-olay ya da deneyimi tamamen hayali bir karakter üzerinden anlatabilir. Ancak belgesel film yönetmeni yaşadığımız dünyada yaşamış olan ya da halen yaşayan gerçek kişilerin gerçek deneyimlerini aktarmak zorundadır. Belgesel film, birbirinden çok farklı alt türlere ayrılabilir. Bu alt türlerin ortaya çıkmasının sebebi, her belgesel yönetmeninin aynı konuya farklı bir açıdan bakıyor olmasıdır. Bir gerçekliği anlatmanın birden fazla yolu olduğu için, gerçek kişiler ve onların yaşadıkları gerçek deneyimlere bağlı kalmak zorunluluğu içerisinde, her yönetmen farklı bir belgesel film yapım yöntemiyle seçtiği konuyu anlatır. Örneğin bir belgesel yönetmeni seçtiği konuyu dış-ses eşliğinde açıklamaya çalışabilir. Başka bir yönetmen aynı konuyu dış-ses kullanmadan sadece görüntü ve seslerle yaratıcı şekilde kurgulayarak şiirsel bir dille aktarabilir. Bir başkası çektiği kişilerle yan yana gelerek kameranın önüne geçebilir. Diğeri, kendini hiç belli etmeden sanki orada yokmuşçasına kişileri ve durumları çekebilir. Başka bir yönetmen ise aynı konuyu kendi deneyimleri ve duygularını da doğrudan katarak anlatabilir. Belgesel film bu anlamda yönetmene çok yaratıcı bir alan sunar.
ANİMASYON FİLM
Animasyon film, çeşitli görüntülerin arka arkaya hızlı bir şekilde gösterilmesiyle elde edilen film türüdür. Fotoğraf, resim ve sinema gibi birçok farklı alandaki görüntüler, farklı teknikler kullanılarak bir araya getirilir ve hareketli görüntüler elde edilir. Animasyonun diğer adı canlandırmadır. Bilgisayar teknolojisindeki ve dijital alandaki gelişmeler, animasyon film yapımında yaratıcı ifade yöntemlerinin çoğalmasına yol açmıştır. Geleneksel animasyonda her bir kare, kâğıt üzerine çizilir ve hareket bu şekilde oluşturulur. Günümüzde bu çizimler bilgisayarda yapılabilmektedir. Tek resimli hareket ya da kukla animasyon da denilen “stop motion” animasyon tekniğinde ise hareket ettirilmek istenen obje, her bir hareket değişiminde fotoğraflanır. Rotoskopi tekniğinde ise amaç daha gerçekçi sahneler üretmek olduğu için, animatörler gerçek görüntülerin üzerine çizim yaparak hareketi üretirler. Üç boyutlu animasyon tekniğinde ise filmde görülen her şey tamamen bilgisayar ortamında oluşturulur. Hareket yakalama da denilen “motion capture” tekniğinde ise, gerçek oyuncuların bedenlerine yerleştirilen sensörler aracılığıyla gerçeğe en yakın hareket yakalanabilmektedir. Animasyon filmler hem kurgusal filmleri hem de belgesel filmleri içerebilir.
AMAÇ
I. Asım’ın Nesli Kısa Film Festivali, “Dijital
Dünyada Din ve Ahlak” temasıyla, Milli Eğitim Bakanlığı Din
Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Erciyes Üniversitesi Medya ve Din
Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi öncülüğünde, 2023
yılında, bir serinin ilki olarak gerçekleştirilmesi planlanan
eğitsel kültür-sanat girişimidir.
Medyanın, bir araç-vasıta olmakla birlikte bir vasat-zemin
ya da yeni bir mekan olma hüviyeti kazandığı günümüzde dijital
mecralar, her türden insani etkinliğin önemli bir parçası haline
gelmiştir. Ancak, fiziksel mekâna gerek duymayan ama ona da
yansıyan yeni sosyalliklerin ve farklılaşan tecrübelerin açığa
çıktığı sanal ortamlar değerden bağımsız değildir. Aksine ahlak ve
maneviyat alanını daraltan görünümler üretmektedir. O halde
dijital çağda en önemli sorumluluklardan biri, bilgi ve fazilet
bakımından sürekli yenilenmeyi öneren ahlakı merkeze almak, genç
nesiller için eleştirel medya okuryazarlığı kapasitesini bu yolla
açığa çıkartmaktır.
Bu amaca yönelen festival; “Dijital Ahlak”, “Mahremiyet”,
“Aidiyet ve Kimlik”, “Adab-ı Muaşeret”, “Dini Fenomen Kültürü” ve
“Dini Enformasyon” alt temaları kapsamında görünür hale gelen
sorunları olumlu yönde aşma ve dijital araçları bilinçli, sorumlu
ve saygılı bir biçimde kullanma çabalarına; yaparak-yaşayarak
öğrenme pratiklerini geliştirecek kısa film üretimleri yoluyla
katkı sunmayı hedeflemektedir. Bu yönüyle festival, öğrencilerin
akademik, mesleki, sosyal ve kültürel gelişimlerini çok yönlü,
yenilikçi ve sürdürülebilir bir biçimde destekleme misyonuna
sahiptir.
DİJİTAL AHLAK TEMASININ KAPSAMI
Dijital kültür, insan hayatına dair hemen her türlü kavramı
ve pratiği dijitalleştirme eğilimindedir. Dijitalleşme, fiziki
dünyaya ait unsurların yalnızca dijital ortamlara taşınmasından
ibaret değildir. Her dijitalleşme, aynı zamanda önemli düzeyde bir
değişime ve dönüşüme işaret etmektedir. İnsan hayatını kuran ve
ona şekil veren temel saiklerden biri olan ahlak ve ahlaki ilkeler
de dijital ortamlarda daha farklı görünümler kazanabilmektedir.
Bunun sonucunda bir toplumda yüz yüze ortamlarda çok da hoş
karşılanmayan bir davranış veya pratik, dijitalleşmenin kendine
özgü karakteri dolayısıyla, dijital ortamlarda daha normal
karşılanabilmektedir. Buradaki temel sorun yüz yüze ortamlarla
dijital ortamların birbirinden farklı alanlarmış gibi görülmesi,
dini/ahlaki ilke ve değerlerin sanal mecralarda geçerli değilmiş
gibi algılanmasıdır. Bu algıya sebebiyet veren şey ise dijital
ortamların kendine özgü doğası ve özellikleridir.
MAHREMİYET TEMASININ KAPSAMI
Geleneksel medyadan yeni medyaya geçiş, iletişim
teknolojileri anlamında ciddi değişimleri de beraberinde
getirmiştir. Kullanıcıların yeni medya ortamlarında daha aktif ve
etkin bir rol almasıyla hemen her türlü içeriği üretebilir hale
gelmesi inanılmaz bir görünürlük alanı ortaya çıkartmıştır.
Medyanın içerisinde işlerlik gösterdiği modern görsel kültürün,
ifşayı ve teşhiri ön plana çıkartan karakteri çerçevesinde başta
beden olmak üzere yaşamın hemen her bir öğesi tam anlamıyla
gösterinin ve popüler trandlerin ifade alanı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Hemen herkesin içerik üreticisi olabildiği mecralarda
sürekli beslenen ve temelde ifşaya dönük olan üretim, aynı zamanda
algısal düzeyde bir dönüşümle sonuçlanmakta, mahremiyeti akışkan
(girdiği kaba göre şekillenen), esnek ve değişken bir anlayışa
dönüştürmektedir. Sosyal medya mecralarının, ayrıca dünya çapında
hemen herkesin birbirini çeşitli amaçlarla gözetlemesine olanak
sunan, hayatın her alanını şeffaflaştıran bir gözetim evrenini
ortaya çıkardığını söylemek mümkündür. Bu durumda mahremiyet artık
anlam kaybına uğramıştır. Bireylerin başkalarının yaşamını
gözetlemesi, gördüklerini modelleyerek yaşamına eklemesi,
şirketlerin kişisel veriler üzerinden hemen herkesi bir veriye
indirgeyerek kârının nesnesi haline getirmesi olağan bir durum
haline gelmiştir. Hatta büyük sosyal paylaşım sitelerinin ücretsiz
faaliyet göstermelerinin sebeplerinden biri de kişisel verilen
büyük şirketlere satılması yoluyla elde edilen kazançla
ilişkilidir. Sosyal medya araçları özelinde bakıldığında gerek
bedensel gerekse de iletişimsel ve davranışsal düzlemlerde insani
varoluşun neredeyse görünürlükle eşitlendiği ifade edilebilir. Var
olmak, kendini değerli hissetmek, içinde yaşanan toplumun bir
parçası olmak için mutlaka görünür olmak, görünür kalmak bir amaç
haline gelmiştir. Görünürlüğün bu ölçüde amaç haline gelmesi ise
mahremiyeti olanaklı kılan sınırları ve mesafeleri anlamsız
kılmaktadır. Çünkü mahremiyet her şeyden önce kendisini olanaklı
kılan sınırlarla ve mesafelerle mümkündür. Sosyal medya
mecralarındaki çeşitli örneklerde karşılaştığımız üzere örneğin
mahrem bir alan olarak evin fiziksel duvarlarının, mahremiyeti
olanaklı kılan bir sınır olmaktan çıktığı açıkça görülmektedir.
AİDİYET VE KİMLİK TEMASININ KAPSAMI
İnsan, kendi tabiatı ve mizacı itibariyle hayatının hemen
her döneminde bir aidiyet ihtiyacı hisseder. Modern zamanların
bireyci karakteri ve toplulukları parçalayıcı özelliği, bireyleri
bir şekilde yalnızlığa sevk etmiştir. Bu durumdan kaçınabilmek
için bireyler, güvenli bir liman arayışıyla bir yandan sosyalleşme
ihtiyacını gidermeye çalışırken öte yandan kimliğini de inşa etme
arayışına girmiştir. Dijital ortamlar, çeyrek asırdan uzunca bir
süredir insanların kimliklerini ve benliklerini inşa edebilmeleri
için yeni alanlar açmaktadır. Yaşadığımız çağda genç bireyler
çoğunlukta olmakla birlikte her yaş grubundan insan, kendilerini
dijital ortamlarda var etmekte ve kimliklerini burada karşı
karşıya geldikleri unsurlarla şekillendirmektedir. Dijital
ortamların bu denli hayata dahil olması kimliği inşa eden
kaynakların genişlemesine, kimliğin inşasındaki referans
kaynaklarının değişmesine sebebiyet verebilmektedir. Bu durumda
inancımızla da ters düşen her türden gayri ahlaki anlayış
gençlerin kimlik inşasının referans noktaları haline
gelebilmektedir. Kimlik sorunu bir bunalıma dönüşebilmekte ve
kişilerin kendi nitelikleri, konumu ve değeri hakkında bilinçsiz
tavır ve davranışlara sebebiyet verebilmektedir.
ADAB-I MUAŞERET TEMASININ KAPSAMI
İyi tutum ve davranışlarla bunları kazandıran bilgi için
kullanılan edebin çoğulu âdâb ile “barış içinde yaşama, birbiriyle
uzlaşma” anlamındaki muâşereden (muâşeret) gelen âdâb-ı muâşeret
(âdâbü’l-muâşere) genellikle bireylerin ve toplum kesimlerinin
birbirine karşı olan sevgi ve dostluk duygularını güçlendirici
medenî ve ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade
eder (İslam Ansiklopedisi). Hiç şüphesiz bu konuda en güzel örnek
peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Ancak modern yaşam
koşulları sosyal ilişkilerin hemen her alanına sirayet eden
nitelikleriyle adab-ı muaşeret alanını daraltmakta; onun
sıradanlık, basitlik, bayağılık, modası geçmişlikle ilişkili bir
biçimde anılmasına zemin hazırlamaktadır. O halde başta dijital
ortamlar olmak üzere günümüz koşullarında adab-ı muaşeret
temelinde bilinçli, öz güvenli, sorumlu ve saygılı bir sosyal
yaşamın nasıl inşa edilebileceği üzerinde durulması gereken önemli
bir husustur.
DİNİ FENOMEN KÜLTÜRÜ TEMASININ KAPSAMI
Günümüz dünyasında şöhret elde etmenin en popüler mecraları
olarak karşımıza çıkan sosyal medya, fenomen kültürünün her daim
beslendiği ve canlı tutulduğu ortamlardır. Dünyanın hemen her
ülkesinde benzer özelliklerle yaygınlaşan ve çok farklı kültürel
niteliklere sahip olan gençler tarafından paylaşılan ortak bir
kültür haline gelen fenomen kültürü, dini görünümleriyle ön plana
çıkan fenomenler/influencerlar da üretmiştir. Medyatik vaizlerden
moda ikonlarına, aktivistlerden Blogger’lara ve müzisyenlere kadar
çok geniş bir yelpazede dini fenomenler söz konusu kültürün en
etkin üreticilerinden biri olarak, medyatik dindarlığı an be an
yeniden şekillendirmektedir. Sosyal medyada belli dönemlerde trend
haline gelen ve hemen herkesin tekrar ettiği alışkanlıkların dini
görünümlerde yeniden üretilmesi (İslami romantizm vb.), İslam
ahlakına uygun olmayan belli davranış kalıplarının özendirilmesi
ve gösteri(ş) tüketimi olarak ifade edilebilecek yeni tüketim
alışkanlıklarının körüklenmesi (influencer kültürü) karşı karşıya
kalınan yaygın sorunlara işaret etmektedir.
DİNİ ENFORMASYON TEMASININ KAPSAMI
Çok yoğun bir enformasyon arzı ve tüketiminin yaşandığı
çağımızda internet, en temel bilgi kaynaklarının başında yer alır
ve bu durum dini bilgi arama/edinme pratikleri açısından da
geçerlidir. Günümüzde dini bilgi ihtiyacının büyük bir kısmı
geleneksel dini kurum ve kaynaklara başvurarak giderilmekle
birlikte gün geçtikçe artan ölçüde internet ortamından
karşılanmaktadır. Ayrıca bilginin toplumun farklı kesimlerinden
pek çok kişinin erişimine açık hale gelmesi, bilgiye ulaşma
noktasındaki geleneksel sınırlılıkların belli ölçüde ortadan
kalkması, bilgiye erişim maliyetlerinin önemli ölçüde azalması
gibi unsurlar her ne kadar önemli avantajlar olarak görünse de
bunlardan her birinde yaşanan dönüşümün belirli sorun alanlarının
ortaya çıkmasına yol açtığı da ifade edilebilir. Denetimsiz
bilginin kolayca yaygınlaşması, bağlamından kopmuş/koparılmış ve
güvenilirlik-geçerlilik gibi sorunları olan enformasyonun yaygın
bir akış halinde olması bu sorunların başında gelmektedir.
Toplumumuz genelinde arama motorlarında karşımıza çıkan web
sitelerinin hangi dini gruplara, kurum ve kuruluşlara ait olduğu
ya da bunların kurucularının hangi dini düşüncede olduğu hakkında
fikir sahibi olunmadan oradaki dini bilgileri ya da dini içerikli
görselleri kullanıp dolaşıma sokma gibi yaygın bir alışkanlık göze
çarpmaktadır. Dini konularda oldukça istifadeye açık bir görünüme
sahip olmasına rağmen farklı odaklar tarafından yönlendirilen,
fonlanan, hassas dini mevzuları alevlendiren ya da dinin temeli
sayılabilecek hususları kasıtlı olarak çarpıtan web siteleri de
olabilmektedir. İnternet ortamındaki bilginin güvenilirliği
problemi özellikle din olgusu gibi ciddi bir mesele söz konusu
olduğunda ayrı bir önem kazanır. Hatalı, eksik ve tutarsız dini
enformasyonun, önemli bir dini meselede hatalı, eksik ve tutarsız
bir kavrayışa ve bunun sonucunda gelişebilecek sorunlu davranış
pratiklerine zemin hazırlayabileceği ifade edilebilir. İnternet
ortamlarını denetleyen bir kurum/kuruluş olmadığından bu konudaki
sorumluluk bizatihi kullanıcının kendisindedir.